Tek Kale - Spor Yazıları

04 Nisan 2006

Hepsi Bir Dirhem Altın İçin

John Huston’un klasik filmlerinden Sierra Madre Hazinesinde Humphrey Bogart ve iki arkadaşı altın aramaya giderler. Altını bulduktan sonra kanlarına girer sarı maden, artık ilişkileri de kendileri de değişmiştir. Sporun en güzel ve en dürüst şekliyle yaşanmasını beklediğimiz Olimpiyatlar’da da birçok sporcuyu altın tutkusunun sardığını görmemek mümkün değildi.

En bariz örneklerden biri en çok merak edilen dallardan biri olan bayanlar artistik patinajda iki favori Sacha Cohen ve Irina Slutskaya’nın 2. ve 3. olduktan sonraki üzüntüleriydi. Oysa gözlerini yukarılarındaki Shizuka Arakawa yerine 22. sırada (Tuğba Karademir’in bir altında) bitiren Silvia Fontana’ya çevirseler bir ders alabilirlerdi. Silvia Fontana, İtalya’nn son dönemlerde çıkardığı en önemli patenciydi, 3 yıl önce sporu bırakana dek. Ama Olimpiyatların İtalya’da yapılmasının etkisiyle spora dönüp seçmeleri geçtiç Olimpiyatlarda da kendi seyircisinin önünde basit ama temiz bir program çıkardı. Program bittiğinde ise gözyaşları içindeydi Silvia Montana, seyircinin ilgisi ve Olimpiyatlarda yeralmanın sevinciyle.

Gözünü hırs bürümüşlere başka iyi bir örnek Amerikan sürat pateni takımının iki üyesinden geldi. Ekibin en güçlü üyelerinden Shani Davis takım yarışmasında yeralmayacağını söyledi, kendi 1000 mt. yarışından bir gün önce olduğu için. Sonrasında da birkaç gün boyunca ekip lideri Chad Hedrick ile atıştılar medya aracılığıyla. Oysa onların da örnek olabilecekleri biri vardı çok yakınlarında, kazandığı bir 1.lik ve bir 2.liğe Amerikan Olimpiyat Komitesi’nin verdiği 40.000 doları bir yardım kuruluşuna bağışlayan ve birkaç gün içinde toplam yarım milyon doların bağışlanmasına önayak olan kendi ekiplerinden Joey Cheek.

Günümüzün Olimpiyatlarında Olimpik ruh, sonuna dek yarışmak, vücudunu ve sınırlarını zorlamak, kazanmak için ne gerekirse yapmak olarak algılanıyor. O yüzden belki de en iyisi geçmişe bakmak. Uzaktan seyrettiğimiz sporlardan bobsledin (bu sporları Türkçe’ye çevirmenin zamanı gelmedi mi?) gelmiş geçmiş en büyük ismi olarak görülen İtalyan Eugenio Monti’ye.

Eugenio Monti, 1952 Olimpiyatlarına katılmak üzere olan ve başarı vaadeden bir kayakçı iken yaşadığı ciddi bir sakatlık nedeniyle bobslede yönelir. Kısa zamanda çok başarılı olur yayılmakta olan bu sporda. Kendi kasabası Cortina’da yapılan Olimpiyatlarda hem 2 kişi hem de 4 kişi yarışlarında 2. olur. 1960’da California Squaw Vadisindeki Olimpiyatlarda parasızlıktan bobsled pisti yapılamadığından spor Oyunlarda yeralmaz. Bu sırada katıldığı hemen her dünya şampiyonasında 1. olmaktadır Eugenio Monti ve geliştirdiği teknikleri kendisiyle çalışmaya gelen birçok ülkenin sporcularına anlatır. Monti üniversitesi denen bu çalışmalarda çok başarılı Kanadalı ve İngiliz sporcular yetişir.

1964 Innsbruck Oyunlarında spor tarihine geçer Eugenio Monti. En önemli rakipleri İngiliz grubun ilk turda bobsledinin bir cıvatası kırılır ve yedek parçaları da yoktur. Bunu hemen teknisyen olarak da bilinen İtalyan takımına ve Monti’ye anlatırlar. Monti kendisinden sonra yarışacak takıma benle parkurun bitiminde buluşun, kendi cıvatamızı çıkarıp vereyim der. O cıvatayla yarışan İngiliz takımı altın alır, Monti iki bronzda kalır.

1968’de 40 yaşındadır Eugenio Monti, yine de yarışmak ister ve iki altınla zirvede bitirir spor hayatını. Ama ondan ve 11 dünya şampiyonluğundan çok bir önceki Olimpiyattaki hareketi ile hatırlanır, kendisine modern Olimpiyatların kurucusunun adını taşıyan ilk De Coupertin madalyası verilir. Verdiği cıvataya da Olimpiyatların en değerli metali denir.

Belki bugünün sporcularının kanına girmesi gereken de altın değil, o cıvatadır.

[Radikal İki, 5 Mart 2006]

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home